Yazar: Hamza Aslan
Güler
Yüzlü Bir Öğretmen
İlk
insan ve ilk peygamber Adem Aleyhisselam, Allahütealanın emir ve yasaklarını
insanlara tebliğ ederken, anlatırken ve öğretirken aslında insanlık tarihinin ilk
öğretmeni olmuştur. Daha sonra gelen peygamberler ve onların
varisleri olan alimler birer öğretmen olarak görevlerini yapmışlardır.
Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde “ Ben, ancak bir muallim olarak gönderildim” buyurmuşlardır. İnsan
yapı olarak yaradılışta biraz çift taraflı olma hasebiyle iyiliğe de kötülüğe
de elverişlidir. O insanın hidayete ermesi, üstün olduğu tarafını tanıması ve
bunun kuvvetlenmesi için bir öğretmene, bir üstada ihtiyaç vardır.
Büyük İslam alimi İmam-ı Gazali hazretleri(Rahmetullahi
aleyh) : “ İnsanlar üç gruptur. Birinci
grup gıda gibidir. Herkese her zaman lazımdır. İkinci grup deva (ilaç) gibidir,
bazı insanlara bazen lazım olur. Üçüncü grup ise illet (maraz, dert, hastalık,
kanser) gibidir. Herkes ondan kaçar, ama o insanlara bulaşır.” Buyurdular.
Toplumun ihtiyacı olan gıda gibi ihtiyaç olan birinci gruptur. Sevgili peygamberimiz (Sallahü Aleyhim
Vesellem) kısa zamanda 150 bin güzide, hepside birer öğretmenlik yapacak
şekilde, zengin müktesabatla donatılmış "hayırlı ümmet" meydana getirmesi,
onlarında kısıtlı imkanlarla Endülüsten(İspanyadan), Çin’e kadar geniş
bölgeleri fethededip oralara adaleti, ahlakı, ilim ve irfanı, insanlığı
götürmeleri tesadüf değildir. Bu güzide insanların hayatları, en başta Sevgili
peygamberimizin hayatı, ciddiyetle incelenmesi gereken bir konudur.
Sevgili peygamberimizin bu güzide sahabelerinden Mus’ab
bin Umeyr’in Türkiye Gazetesinde Ahmet Demirbaş tarafından yazılmış ve çok hoşumuza
giden makalesinden bir bölümü aktaralım: “
Mus'ab bin Umeyr, Kureyş’in asil ve zengin bir ailesine mensup idi. Güler yüzlü
ve zengin olduğundan Mekke halkı ona gıpta ile bakardı. Zengindi, ama
huzursuzdu. Kalbinde öyle büyük bir boşluk vardı ki, bu maksatla Sevgili
peygamberimizin yanına gitti. Sevgili peygamberimizi görür görmez hemen iman
etti. İslamiyeti kabul ettikten sonra hayatı değişen, huzuru bulan Mus'ab bin
Umeyrin eski serveti yerini fakirlik aldı. Ailesi Mümin olmasına karşı çıkarak
çok eziyet ettiler. Peygamber efendimizin izniyle iki defa habeşistana gitti.
Sonrasında peygamber efendimizin yanına geldiler.
Tam
da o günlerde Müslüman olan Medineliler” İslam dinin anlatacak ve namazlarımızda
bize imamlık yapacak bir kimse gönder “ diye mektup yazdılar. Peygamber
efendimiz bu amaçla Musab bin Umeyr’i Medineye gönderdiler. Musab bin Umeyr kur’anı
kerimi ve islamiyeti anlatırken, oraya Evs kabilesi reislerinden olan Üseyd
elinde mızrak olduğu halde gelerek hiddetli bir şekilde ‘ canınızdan olmak
istemiyorsanız buradan ayrılın’ dedi. Onun bu halini gören Mus’ab bin Umeyr ‘
Hele biraz otur, sözümüzü dinle, Maksadımızı anla, beğenirsen kabul edersin.
Yoksa engel engel olursun.’ Diyerek gayet yumuşak ve nazik bir şekilde karşılık
verdi. Üseyd sakinleşip, mızrağını yere saplayarak oturdu. Mus’ab bin
Umeyr ona İslamiyeti anlattı ve Kur’anı kerim okudu. Üseyd etkilenerek, kendini
tutamayıp; ‘Bu ne kadar güzel, ne kadar iyi bir sözdür’ dedi. Ve hemen orada Müslüman
oldu…
Mus’ab
bin Umeyr’in bu sözü üzerine kelime-i şehadeti söyleyen Üseyd sevincinden
yerinde duramadı ve ‘Ben gidip arkadaşlarıma da anlatayım’ diyerek ayrıldı. Evs
kabilesinden S’ad bin Muaz’ın yanına varınca Müslüman olduğunu söyledi. Bu
durumu gören S’ad hiddetlendi ve Mus’ab bin Umeyr’in yanına koştu. Yanına
geldiğinde sert ve kızgın bir tavırla konuşmaya başladı. Mus’ab bin Umeyr ona
tatlı dil,güler yüzle, yumuşak konuştu, oturup biraz dinlemesini söyledi. Bu
nazik tavır karşısında S’ad oturdu, konuşulanları dinledi, Kur’anı kerim
okunurken yüzü birden değişiverdi. O da orada Müslüman oldu. Ve derhal kavminin
yanına gidip onları da İslama davet etti… Bunun üzerine kavmi toplu halde Müslüman oldu ve İslamiyeti kabul etti.”
Sevgili peygamberimizin
gönderdiği Güler yüzlü bir öğretmen,
tatlı dilli bir öğretmen sayesinde
Evs kabilesi İslamiyetle şereflendi, hepsi Müslüman oldu. Peygamber efendimiz
yetiştirdiği o güzide insanlar, Eshabı kiram, Eshabı suffe, o yoksul gençler
nasıl olmuştu da hepsi zengin müktesabatlı, Kamil insanlara dönüşmüştü, görev verildiğinde
tam bilgi ile donatılmış güler yüzlü
öğretmenlere dönüşebilmekteler.
Endülüsten(İspanyadan),
Çin’e dünyaya şan veren devletler kurmuş, olan ecdadımız bunu sadece kılıç gücü
ile sağlamamış, Bu muhteşem medeniyetin ihtişamında mektep, medrese, dergah,
muallim ve evliyanın payı nedir? Bunların sebebini dünkü nesiller bildikleri
gibi bu günkü ve yarın ki nesillerin de bilmesi gerekmez mi?
Kod ÇeviriciKod Çevirici EmojilerEmojiler